A-

A+

Aile Şirketlerinde Varlık Yönetimi

Bir aile şirketinin varlıklarından bahsettiğimizde maddi varlıkları ile marka ve patentler gibi sınai mülkiyet haklarının yanı sıra, bir şirketin temel taşlarından olan çalışanlarını da sayabiliriz. Bu notumuzda şirketin başarısı ve devamlığı bakımından bu varlıkların yönetimine ilişkin tavsiye edilen uygulamalara yer veriyoruz. 

  1. Varlık Yönetimi

Aile şirketlerinde şirket gelirlerinin, aile fertlerinin şahsi ihtiyaçlarını karşılamakta kullandığı görülebilmekte. Kurumsal bir yönetim sisteminde şirketin gelirlerinin stratejik bir planlama dahilinde kullanılması ve şirket ortağı olan aile üyelerinin prensip olarak kar payı dağıtılması ya da duruma yönetim kurulunda görev alıyorlarsa huzur hakkı ödemesi yoluyla gelirden pay almaları önemli.

Ticaret Kanunu’nda da, pay sahipleri vadesi gelmiş sermaye borçlarını tamamen ödemedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte karı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak  düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamayacakları öngörülüyor. Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan yakınlarının şirkete nakden borçlanması da yasaklanıyor. O nedenle, kanun bu kişiler için şirketin kefalet, garanti ve teminat vermesini, sorumluluk yüklenmesini, bunların borçlarını devralmasını yasaklıyor. Aksi halde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketi yükümlendirdiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.

Aile üyeleri yönetim kurulu üyesi olmaları halinde şirketten buna ilişkin ödeme alabilirler. Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebilir. Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kardan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine ödenmiş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kar payı dağıtıldıktan sonra verilebilir.

Şirket gelirlerinin nasıl kullanılacağının düzenlenmesinin yanı sıra,  şirket varlıkları ile ailenin varlıkları arasında da kesin bir ayrım kurulması son derece önemli. Uygulamada, aileye ait gayrimenkullerin şirket tarafından bedelsiz şekilde kullanıldığı görülebiliyor. Bunun sonucunda, ilgili gayrimenkulün, boşanma veya vefat sonrasında üçüncü bir kişiye miras kalması gibi durumlarda da belirsizlikler ortaya çıkabiliyor. Bu sorunların, söz konusu gayrimenkullerin şirketçe kullanılmasının kira sözleşmesine bağlanması gibi düzenlemelerle çözülmesi ve hakkaniyetli bir şekilde şirket ve aile fertleri arasında bir dengenin bulunması mümkün.

Aileye ait gayrimenkul varlıkların yönetimi bakımından, gayrimenkul yatırım ortaklıklarına (GYO) alternatif olarak ortaya çıkan ve daha yeni bir yatırım modeli olan gayrimenkul yatırım fonları (GYF) değerlendirmeye değer. Tüzel kişiliği haiz bir yapı olan GYOlar, yüksek bir asgari sermaye tutarı olması, belli süre içinde halka açılma zorunluluğu gibi düzenlemelere tabi. O nedenle de eski popülerliklerini biraz yitirmeye başladılar. Tüzel kişiliği haiz olmayan GYFları ise, GYOlar ile aynı vergi avantajlarına sahip fakat belirttiğimiz ağır düzenlemelere tabi olmadıklarından, aile gayrimenkullerinin bir GYF altında yönetimi ve işletilmesi avantajlı bir model olabilir.

Aile servetinin genel olarak yönetiminde tavsiye edilen bir uygulama da, aile serveti için bir aile bankası kurulması. Bununla kastedilen tabi ki bir banka açılması değil, ama bir fon oluşturularak, aile bireylerinin belirli ihtiyaçlarının bu fondan karşılanması ve fon temininin, belirlenecek kriterlere uygun olan projeler ve iş planları için geçerli olması.  Aile anayasasında bu şekilde bir düzenleme getirilerek, aile bireylerin her birine aynı objektif kriterlerin uygulanması da sağlanabilir.

  1. İnsan Kaynakları Yönetimi

Şirket çalışanlarının hakları, işe alım ve terfi süreçleri, ücret politikaları, iş sözleşmelerinin sonlandırılmasına ilişkin süreçlerin mevzuata uygun bir iç yönetmelikle; gerek yöneticiler gerekse çalışanlar bakımından netleştirilmesi, ileride ortaya çıkabilecek iş hukuku uyuşmazlıklarının engellenmesinde etkili olacaktır. 

Önceki notlarımızda aile şirketlerinde sürdürülebilir başarı için profesyonel yönetime geçilmesinin öneminden bahsetmiştik. Bu husus, TAİDER (Türkiye Aile İşletmeleri Derneği) gibi kuruluşlarca düzenlenen panel ve eğitimlerde de sıklıkla vurgulanan bir konu. Bu konuda özellikle, aile içinden ve dışından tüm çalışanlar için ilgili görevin gerektirdiği eğitim, beceri ve tecrübeye sahip olması gibi kriterlerin açıkça düzenlenmesinin, adil bir ücretlendirme ve ödüllendirme sistemi oluşturulmasının ve bu doğrultuda aile üyeleri ile diğer çalışanlar arasında eşit muamele yapılmasının şirkete kurumsal bir yapı kazandıracağına dikkat çekiliyor. Üst düzey yöneticilere, bir insiyatif olarak şirket hissedarlığı verilip verilmeyeceği de aile tarafından kararlaştırılması ve aile anayasası ile belli kurallara bağlaması gereken bir konu.

Türk iş hukukunun, işveren ile işçi arasındaki uyuşmazlıklarda işçiyi koruyucu bir yaklaşıma dayandığı da unutulmamalı. Bu bakımdan, olası uyuşmazlıkların engellenmesi amacıyla, şirket ile aile üyesi çalışan da dahil, tüm çalışanlar arasındaki süreçlerin yazılı şekilde işletilmesi önemli.  Örneğin, işin gereklerini yerine getirmeyen bir çalışana yapılacak uyarıların zamanında ve yazılı şekilde yapılması, ileride haksız şekilde iş aktine sona verildiği, mobbing uygulandığı gibi iddiaları engellenmekte faydalı olacaktır. Özellikle aile şirketlerinde, aile üyeleri arasındaki ilişkiler ile profesyonel ilişkilerin birbirine karışması söz konusu olabiliyor.  Diğer bir deyişle, aile üyeleri arasında sorun teşkil etmeyebilecek bir yaklaşım, diğer çalışanlar bakımından mobbing sayılabilecek bir durum olarak değerlendirilebiliyor.

  1. Marka ve Diğer Sınai Hakların Yönetimi

Şirketlerin tanınırlığında en büyük yolu oynayan, aile şirketlerinde çoğu zaman aile adı ile de aynı olan markaların, her türlü ihlal ve haksız kullanıma karşı korunması son derece önemli. Türk hukukunda marka, patent ve faydalı modeller, tasarım, coğrafi işaret ve geleneksel ürünler üzerindeki hakların korunması Türk Patent Kurumu nezdinde tescil edilmiş olmaları halinde mümkün. Tescil edilmemiş markalar, tanınmış marka olması, kullanım sonucu ayırt edilebilirlik niteliği kazanmış olması gibi istisnai durumlarda korunabiliyor. Tescil edilmemiş bir markanın haksız kullanımı halinde Ticaret Kanunu’nun haksız rekabet hükümlerine başvurulması da mümkün. Yine de, bir sınai hak üzerinde mutlak bir koruma sağlanması için bu hakkın Türk Patent Kurumu nezdinde tescilinin yapılması gerekli. Tescil edilen markanın koruma süresi, Türk Patent Kurumu’na başvuru tarihinden itibaren on yıl. Marka tescili, onar yıllık sürelerle yenilenebiliyor. Koruma süresi patentler için 20 yıl, faydalı modeller için ise 10 yıl, ancak bu süreler bakımından yenileme hakkı bulunmuyor. Tasarımlar bakımından koruma süresi ise, 5 yıl ve bu süre toplamda 25 yıla kadar yenilenebiliyor. Bu yıl Ocak ayında yürürlüğe giren yeni Sınai Mülkiyet Kanunu’nda tasarımlarla ilgili olarak getirilen yeni bir düzenleme ile, tescil edilmemiş tasarımlara, kamuya sunuldukları tarihten itibaren 3 yıl ile sınırlı olarak koruma sağlanıyor. Tescilsiz tasarım koruması, daha çok tekstil gibi hızlı değişen sektörler için öngörülmüş Kanun ayrıca, coğrafi işaretlere ek olarak, geleneksel ürün adları için de tescile bağlı korumayı kanunlaştırarak yerel üreticilerin desteklenmesini amaçlıyor. Bunların tescili için, ilgili kamu ve meslek kuruluşları ve dernekler başvuruda bulunabiliyor ve bireysel başvuru ancak ürünün tek bir üreticisi varsa mümkün olabiliyor.

Şirketlerde, tüm marka ve varsa diğer sınai mülkiyet haklarının tescili ve bunların yenileme sürelerinin takibi gibi ilgili işlemler için bir takip sistemi oluşturulması, olası hak kayıpları yaşanmasını önlemek için önem taşıyor.

Ayrıca, aile şirketlerinde, şirkete ait markalar ile aile üyelerine ait markaların ayrıştırılması ve şirketçe kullanılan markaların şirket adına tescilinin yapılması, bu hususta herhangi bir uyuşmazlık yaşanmaması için de önemli. Diğer yandan, aile ismi şirkete ait markalarda kullanılıyor ise, şirketin bu ismi kullanım hakkına ilişkin prensiplere de önceki notlarımızda bahsettiğimiz aile anayasasında yer verilmesi, yine olası hak çatışmalarını önlemek bakımından faydalı olacaktır.

 

Sınai mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin daha detaylı bilgi için, ilgili makalemize başvurabilirsiniz. http://www.ozbek.av.tr/yayinlar/6769-sayili-sinai-mulkiyet-kanunu-na-iliskin-notlar/

 

***